© Rize Tv Radyo Vitamin AŞ.

Doç. Dr. Kemal Şamlıoğlu'nun kaleminden Sezai Karakoç’un genç Müslüman’a öğütleri

Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu Üyesi Doç. Dr. Kemal Şamlıoğlu'nun kaleminden "Sezai Karakoç’un genç Müslüman’a öğütleri: Gençlik ve İslâm" başlıklı yazısı yayınlandı.

İslâm’ı öyle sağ ve diri, canlı yaşa ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin. Çünkü genç bir Müslüman olmak; sessizliğinde imân çınlayan şehirlerin mimarı olmaktır. Kendini dünyada var olmasına sebep olan Yaratıcı’ya karşı sorumlu hisset ve kulluğunu hakkıyla yerine getir.

Uğursuzluk akşamı çökmeden

Kısa süren

Kutsal bir öğle gibi

Son birkaç kelimeyi söyle

Taha’nın Kitabı’ndan…

Bizlere sayısız nimetler bahşeden Yüce Allah’a hamd, Resulü’ne salat ve selam olsun. Varlıklar içerisinde en değerli olan insanın hayatında sahip olduğu en önemli dönemi gençliktir. İnsanoğlu; kimliğine, kişiliğine ve karakterine bu dönemde sahip olur. Bilakis iyi veya kötü davranışlarını, geleceğine fayda sağlayan eğitimini, işini, anne-babaya ve çevresine olan saygısını da bu dönemde kazanır. Bu yüzden gençlerimizi yetiştirirken dinimizin temel iki kaynağı olan Kur’ân-ı Kerim ve Peygamberimizin (sav) sünnetleri oldukça önemlidir. Bununla birlikte medeniyetimizin mutasavvıflarının bahislerini ve “hal” durumlarını rehber edinmek; batılı formasyonların yüzyıllardır insanı ayağa kaldıramamış metinlerinden ziyade bizi daha çok muvaffak kılar. Çünkü bu zıtlıkta Batı gördüğünü ve kavradığını bilginin konusu yaparken Doğu, hissettiğini hikmetin konusu yapar. Maddede mükemmeliyet arayan, mana da boşluğu bulur.

İNSAN RUHUNA EKİLEN İLK TOHUM: İMAN

Merhum Sezai Karakoç’un Edebiyat Yazıları I Medeniyetin Rüyası Rüyanın Medeniyeti Şiir adlı eserinde ifade ettiği gibi; ilk olarak hakikat inancı, Tanrı’ya ve ahirete inanma (iman), insan ruhuna atılan, ekilen bir tohumdur. Bu tohum, ruhta kök bağlayıp dal-budak salınca, dışa vurur (İslâm). Topluma yayılınca da, İslâm toplumu, milleti ve devleti doğar. Bu yüzden Müslümanlık çağrısına kulak vermiş olan her gencin ilk vazifesi ezelî ve ebedî olan Yaratıcı’ya tevhid (tek ve bir olduğuna inanmak) ve O’na uymayan davranışlardan kendini tenzih etmektir. Tevhidin prensibi “De ki: Eğer Allah’tan başka ilâhlar bulunsaydı yer ve gök birbirine karışır, birbirine girer, fesattan yok olurdu.” açık nassıdır. Üstadın hazırladığı Muhyiddin İbn Arabî’nin Genç Müslümana Öğütler’inde bu şu şekilde açıklanır: Allah’tan başka ilâh bulunsaydı, iradelerinin itilâfı yüzünden, var oluşu ve yok oluşu bakımından, bir fiilin vukuu imkânsızlaşırdı. Tenzih bahsinden hareketle ise Müslüman bir gencin bakış açısı “Leyse ke-mıslihî şey’un” (Cenâb-ı Hakk’ın hiçbir eşi ve benzeri yoktur) olmalıdır. Bu ilahi prensip onun bu yolda yanlışa düşmeden yürümesine öncülük edecektir.

MÜMİN KARDEŞİNLE GÜÇLEN

Müslüman bir gencin bu kutsi yolda bir diğer aslî görevi de Allah’ın haram kıldığı amelleri işleyen kardeşlerini bu davranış ve alışkanlıklardan vazgeçirmeye çalışmaktır. Çünkü ışığın değerini bilmek için karanlıkların mahpusu olmak gerekir. (Yitik Cennet) Allah’ı anmaktan, Kur’an-ı Kerîm’i okumaktan, doğru yoldan çıkmış olanları aydınlatıp yola getirmekten, kötüden çeviriş ve iyiye yöneltişten (emr-i bi’l-mâruf ve nehy-i ani’l-münkerden), birbirine gücenip darılmış din kardeşlerinin arasını yapmaktan, durumu elverişli olanların sadaka, maddi yardım duygularını kamçılamaktan, kısaca hayır getiren başka şeylerle uğraşma… Çünkü imân cevherinin incisi olan bir kişi, mümin kardeşinin yardımıyla güçlenir. (Genç Müslümanlara Öğütler) Cenab-ı Allah yüce kitabında bunun Müslümanlar için bir vazife olduğunu da bildirmektedir:

“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder; kötülükten meneder ve Allah’a inanırsınız…” (Âl-i İmran, 3/104)

SENİ ÖLDÜRMEYE GELEN SENDE DİRİLSİN

Allah-u Teâlâ’ya olan iman ve bağlılık, O’nun farzlarına karşı harekete geçmemizle perçinlenir. Kuşkusuz tüm Müslümanların sorumluluğu olan bu farzlar geleceği inşa edecek olan gençlerimizin yıkılmaz bir parçası olmalıdır. Bundan dolayı ey hak isteyicisi genç, geceni, gündüzünü tâat ve ibâdetle onar, aydınlat. Hususiyle, kerim olan Rabbinin huzurunda el bağlayıp divanında durmak, ibâdet etmek için ulu sesin çağırdığı beş vakit farz namazı saatlerine güzelce yapış ve onların arasındaki vakitleri iyi niyetler ve güzel işler, İslâm’a uygun fiillerle beze, süsle, doldur ve diri tut. (Genç Müslümanlara Öğütler) İslâm’ı öyle sağ ve diri, canlı yaşa ki, seni öldürmeye gelen sen de dirilsin. (İslâmın Dirilişi) Çünkü genç bir Müslüman olmak; sessizliğinde imân çınlayan şehirlerin mimarı olmaktır. Kendini dünyada var olmasına sebep olan Yaratıcı’ya karşı sorumlu hisset ve kulluğunu hakkıyla yerine getir. Dinde ilerle, hep ilerle. İçinde bulunduğun hâlden daha ilerideki, öte bir hâle ulaştırması için Cenâb-ı Hakk’a yalvarmaktan geri durma. Ve bir şey yaparken ve bir şey yapmazken, her durum ve her hareketinde, Hak ile ol, O’nu unutma, O’nun varlığını duy. (Genç Müslümanlara Öğütler) Bu da sana dünya ve ahiret hayatının muştusudur.

ÖFKE VE GAZABINI TUT

Dünya nüfusunun çoğunluğunu oluşturan gençlerin, Kur’ân ve sünnetin irşadından mahrum kalarak nefsine yenilmesi; diğer insanlara karşı mal, can ve namus açısından tehlike yaratacağı da bir gerçektir. Günümüzde sıkça rastladığımız cinayetler, soygunculuk ve kapkaç hareketleri, giderek yozlaşan ahlâkî çöküntü ile artan cinsel istismarlar bir nevi bu mahrumiyetin sonucu olarak görülebilir. Bundan dolayıdır ki ey mürşid-i kâmil olan genç, öfke ve gazabını tut ve gösterme. Bunu yaparsan Allah’ı memnun, şeytanı üzmüş, kendini de terbiye etmiş olursun. Gazap, nefsin zapt edilmemesinden, başıboş bırakılmasından doğduğundan, sen öfkeni tutarsan, karşıdakini sevindirmiş, onun fiiline karşılık vermemiş, ona bir ceza biçmemiş olursun ki, bu davranışın, cezadan daha çok tesir ve onun hak ve insaf dairesine döndürür, kusurunu itirafa yol açar.

Öyleyse bu öğüde önem ver bu huyu edin. (Genç Müslümanlara Öğütler) Çünkü bir toplum iyilikten, doğru yoldan ayrılmadıkça Allah da o toplumu doğru yoldan ayırmaz; ama bir toplum gün gibi açık gerçeği, İslâm’ı, Kur’ân yolunu bırakır da karanlıkların peşine takılırsa, yoldan çıkarsa, Allah da onun yolunu büsbütün karıştırır, onu büsbütün şaşırtır. (Çağ ve İlham I Metafizik Gerilim Şartı) Denilebilir ki İslâm inancı beraberinde iyiliğin, mutluluğun ve daha yaşanabilir bir dünyanın anahtarını getiriyorsa ondan ayrılmak mürtedliktir. Ondan ayrılan genç ise özellikle zihinsel çürümenin ve kısırlaşmanın pençesine hapsolmuştur. Bütün bunları dünyanın günümüzdeki durumuna bağlamak da yanlıştır. İnsan, dışını süsleyerek içindeki boşluğu gizler. Hayatta yaptığı yanlışları dünyevi arzularla ilişkilendirir. Fakat dünya ahiretin tarlası ve ebedî saadetin vasıtası olduğu için, aslında kötü olmak şöyle dursun, iyidir ve makbuldür, övülmeye değer. Asıl kötü olan, dünyevî arzu, şehvet ve isteklere gönülden bağlanarak Hak’tan gafil olmaktır. (Genç Müslümanlara Öğütler) O hâlde, kötü olan, dünya değil insanlığı zikir ve tâatinden alıkoyan zakkumdur. Asıl olan ise tubaya hasıl olmaktır.

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER